Belirli bir kelime sayısının altında tutmaya özen gösterdiğim öykü denemeleri yapmak niyetindeyim. O sebeple boşlukları doldurmak size kalıyor:
KURULMADAN ÇALIŞAN SAAT
Havanın güzel olduğu her gün yürüyüşe çıkmayı alışkanlık edinmiş olan Veysel eskisinden farklı olarak artık bunu yalnız yapıyordu. Yalnızlığa alışmak iki yılını almıştı. Ev işleri sorun değildi. Eşi hayattayken bunları zaten birlikte yaparlardı. Ayrıca bu işlerle uğraşırken kafası meşgul oluyor bu sayede de aklını dikenli düşüncelerden uzaklaşıyordu. Yürüyüş için hep aynı yolu takip eder, deniz kenarında bir buçuk kilometrelik bir yürüyüşten sonra çember çizerek evine dönerdi. Deniz havası ona kendisini iyi hissettirirdi. Fakat eve yaklaştıkça denizden uzaklaştığından yürüyüşün de etkisiyle sıcak basmaya başlar, evinin bulunduğu sokağa girince iyice terlemiş olurdu. İyi ki evi birinci kattaydı. Böylece bu yaşında merdiven çıkma zahmetine girmiyordu.
Akşamüstü yürüyüşünden evine dönüyordu. Düşüncelerinde kaybolmuş halde evine yaklaşmıştı ki sokağın başında iki genç gözüne ilişti. Biri erkek, diğeri kızdı. Eskiden olsa çok daha uzaktan seçebilirdi ama şimdi uzağı görmek için gözlüğe ihtiyacı vardı ve o anda da gözlüğünü takmıyordu. Erkeği tanıyordu. Fakat kızı tanımıyordu. Veysel’in yanından geçerlerken selam verdiler. Kuzeniyle birlikte eve döndüklerini, kuzeninin şehir dışından ziyarete geldiğini söyledi erkek. Bir süre onlarda kalacaktı.
“Şehir dışından demek. O yüzden seni çıkaramadım kızım. Ben de artık iyice yaşlandığımı düşünmeye başlamıştım. Bende bir sorun olmadığını bilmek güzel.”
Gençler Veysel’in yanından ayrılırlarken kız yaşlı adama dönerek: “Saatinizi kursanız iyi olur, ses çıkarmadığını fark ettim. Durmuş olmalı,” dedi.
Bunun üzerine Veysel zinciri yeleğinin cebinden sarkan, babasından kalmış cep saatini çıkarıp baktı. Gerçekten de durmuştu. Halbuki evden çıkmadan önce kurduğunu hatırlıyordu. “Sağ ol kızım, eve gidince kurayım,” dedi.
Gençlerin yanından ayrıldıktan sonra oturduğu apartmanın önüne geldi. Geçen yılların etkisini iyice belli eden iki anahtardan biriyle, apartmanın dış kapısının kilidini açtı. Ağır kapı gıcırtıyla aralandı. İçeri giren Veysel apartmanın ışığını yaktı, dönerek yukarıya doğru ilerleyen dar merdivenlerden yukarı çıktı. Apartmanın boyası da eskimişti. Kim bilir en son ne zaman boyanmıştı? Anahtarlığındaki diğer anahtarla dairesinin kapısını açtı. Ceketini çıkarıp askıya astıktan sonra salona gitti. Ev neredeyse kendisiyle yaşıt eşyalarla doluydu. Alındığından beri hiç kullanılmadan doğruca içine konmuş çeşit çeşit porselen tabağın, çay takımlarının, bibloların olduğu camlı büyük bir dolap duvarlardan birini kaplıyordu. Diğer duvar yüzlerce kitabın dizildiği bir kitaplığa ayrılmıştı. Kitaplık bu duvarın tamamı ile diğer duvarın üçte ikisini kaplıyordu. Salonun ortasında büyük, ahşap bir masa vardı. Veysel her zaman oturduğu koltuğuna oturup soluklandı. Biraz dinlendikten sonra kendisine kahve yapmak niyetindeydi. Kahvesinin ocağın üzerinde yavaş yavaş pişerek köpürmesini severdi. Duvar saati altı kez çalarak zamanı hatırlatınca cep saatinin durmuş olduğu aklına geldi. Saati yeleğinin cebinden çıkardı. Altın sarısı saat tavandan sarkan avizenin ışığında parladı. Üst kısmında bulunan pimi çevirerek saati kurduktan sonra pimi geriye doğru çekip saati doğru zamana ayarladı, sonra pimi eski yerine ittirdi. Pimin yerine oturmasıyla saatin tanıdık tik takları duyulmaya başladı. Veysel saatin kadranında, akrep ve yelkovana göre hızla ilerleyen saniye koluna bakarken buldu kendini. Kol, turunu tamamlarken başından yıllar önce geçen bir kazadan nasıl kurtulduğunu hatırladı. Ölümden dönmüş olduğu ciddi bir kazaydı. O olayı nasıl unutabilmişti?
Yıllar önceydi, henüz genç bir öğretmenken görev yaptığı köy okulunun yolunda buz tutmuş yolda ayağı kayınca dengesini kaybetmişti. Üç metre kadar aşağıya düşmüş, düştüğü yerde bacağını kırmıştı. Ayrıca başını da çarpmıştı. Görüşü bulanıktı. Yardım çağırmak için bağırmış ama sesinin birilerine ulaştığından emin olamamıştı. İşin kötü yanı artık pek kullanılmayan ormanın içindeki eski yolu tercih etmiş olmasıydı. Bildiği kadarıyla etrafta kendisini duyabilecek hiç kimse olmayabilir, birileri kendisini bulduklarında düştüğü bu yerde soğuktan donmuş şekilde birkaç gündür yatıyor olabilirdi. Sık sık cep saatine bakıyordu oyalanmak için. Saniye kolu kadranda dönerken göz kapakları ağırlaşıyor, başını yukarıda tutmakta zorlanıyordu. Bilinmezliğe doğru yapacağı yolcuğun zamanı gelmişti. Tek yapması gereken direnmeyi bırakmaktı. Kaderini kabullenmişti ki kendisine seslenildiğini duydu. Kendini zorlayarak gözlerini açtı. Bulanık görüntülerden seçtiği kadarıyla başında biri kız biri erkek yaşları genç iki kişi vardı. Kız geride dururken erkek başındaki yaranın kanamasını durdurmaya çalışıyordu bir yandan da onunla konuşuyordu. Veysel kendisine yardım eden bu iki kişinin yüzlerini seçemeyecek kadar bitkindi. Yalnızca arka tarafta duran kızın gözlerinde oynaşan ışık huzmelerinin nasıl hareket ettiklerini görebiliyordu. Gözlerini kapattıktan sonra bile oynaşan o iki ışık huzmesini görmeye devam etti. Bir gün sonra gözlerini açtığında hastanedeydi. Kırılmış olan sol bacağı alçıya alınmış, başına da pansuman yapılmıştı. Çok acısı vardı ama en azından hayattaydı. Doktordan kendilerine haber veren ve görevliler ulaşana kadar onun başında bekleyerek onu sıcak tutan o iki genç olmasa şu anda yaşıyor olamayacağını öğrendi. Ne yazık ki ikisi de kısa bir süre sonra ortadan kaybolmuştu o yüzden Veysel o iki gencin kim olduklarını hiçbir zaman öğrenememişti.
Çok uzun zaman önce meydana gelse de böyle bir olayı nasıl olup da unuttuğuna anlam veremedi. Belki de kafası o kadar çok meseleyle doluydu ki bu meseleler bazı anılarını silerek kendilerine yer açmışlardı. Yıllar önceki kızın gözlerindeki parıltıyı düşündü. Az önceki kızın gözlerinde de aynı parıltıyı görmemiş miydi? Elinde tuttuğu saatin kadranında dönen saniye kolunun tık tık sesiyle göz kapakları ağırlaştı. Derin bir uyku kendisini davet ediyordu. Çağrıya uyup gözlerini kapattı. Nefes alması giderek yavaşladı sonra tamamen kesildi. İki yıldır tek başına yaşadığı evinde Veysel’in kalbi durmuştu. Az önce kurduğu cep saati ise bir daha hiç kurulmayacak olmasına rağmen o günden sonra hiç durmadan çalışmaya devam etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder