Onun bir insan olmadığını anlayamamıştım,” dedi yaşlı kadın. “O kadar nazik bir gençti ki.” İçeri girdiğinde yaşlılıktan küçülmüş bedeni ile karşımdaki koltuğa oturmuş, ellerini dizlerinin üzerine koymuştu. Sol bacağının dizinden altında kalan kısmı eski model ama hala iş gören otomatik bir protezdi. “Yani şimdi o gerçekten de…”
Başımla onayladığımda sorusunu tamamlamak zorunda kalmayınca o kelimeyi kullanma zahmetinden onu kurtardığım için bana yaşlı insanlara özgü minnetle baktı.
“Eskiden böyle şeyler olmazdı,” dedi.
Ondan edinebileceğim başka yararlı bir şey olmadığından kendisine teşekkür edip gönderdim. Kapıdan çıkarken kendi kendine eski zamanların ne kadar kusursuz olduğu hakkında söyleniyordu. Pipomu yaktım ve sonraki tanığımın gelmesini beklemeye başladım. Bu iş tüm öğleden sonramı alacaktı. Dumanı içime çektiğim esnada genç, güzelce bir kız içeri girdi ve beni görünce yüzünü buruşturdu. Eminim yakışıklı bir dedektifin hayalini kurmuştu. Ona oturması için koltuğu işaret ettim. Gerçi çoktan koltuğa doğru yönelmişti bile. Gözlüklerimin camlarındaki ekranlardan onun hakkındaki bilgiler hızlıca akıp geçti. Üniversitede robotik okuyordu ve notları da oldukça yüksekti.
“Ne anlatmam gerekiyor, bildiğim her şeyi mi? Çünkü oldukça fazla şey biliyorum ve nereden başlayacağımı ise bilemiyorum,” dedi. Aceleci bir konuşma tarzı vardı. Sanki yavaş konuşursa vermek istediği mesajı bana zamanında aktaramayacağını düşünüyordu.
“Yalnızca sorduğum sorulara yanıt vermeniz yeterli,” dedim onu rahatlatacağımı umarak.
“Tamam,” dedi.
“Olabildiğince kısa ve öz olarak.”
Kafasını sallayarak onayladı. Bin dereden su getireceği belliydi. Sorgusu bittiğinde beynimin yapay kısmına bile ağrı girmişti. Çıkarken içeri girdiği seferin aksine gülümsüyordu. Arkadaşlarına anlatacağı büyük bir macerası olmuştu. Benimse amirime rapor vermem gerekiyordu ve söylememe gerek yok, rapor yazmayı heyecanlı bir macera olarak tanımlamak Büyük Okyanus kadar bir hayal gücü gerektirirdi. Saatime baktım, çay saatime az bir süre kalmışken hala sorgulanacak bir sürü tanık vardı. İç geçirdim.
Uzun boylu ve orta yaşlı bir adam girdikten sonra bana kısa bir baş selamı verip koltuğa oturdu. Aynı şekilde karşılık verdim. Dimdik şekilde oturuyordu ve başı burun deliklerini rahatça görebileceğim kadar havadaydı. Mükemmellik dışındaki hiçbir şeye tahammülü olmayan bakışlarla beni süzdü. Neyse ki tüm sorularıma lafı hiç uzatmadan olabildiğince net yanıtlar verdi.
Saat altıya doğru tüm tanıkları -on iki kişi- sorgulamayı bitirdiğimde nihayet koltuğumdan kalktım. Hala arabayla yapacağım kısa bir yolculuktan sonra favori kafeme gidip biraz kurabiye eşliğinde sütlü çay içmeye ve zihnimi dinlendirmeye vaktim vardı. Sonra da kısa bir yürüyüşün ardından hafif bir akşam yemeği için yine favori restoranıma gidebilir, kırmızı şarap eşliğinde orta pişmiş bifteğimin tadını çıkarabilirdim. Odadan çıkıp koridor boyunca ilerledim. Pencerelerden avluda tenis oynayan bazı konukları görebiliyordum. Havuzun kenarında akşam güneşinin tadını çıkarmakta olan konuklar da vardı. Hepsini de az önce sorgulamıştım. İki hizmetçi fısıldaşarak yanımdan geçtiler. Çok konuşan genç kızı göz ucuyla görür gibi oldum. Evin arka tarafında doğru yürüyordu. Neyse ki beni görmemişti, onunla bir sohbeti daha kaldıramazdım. Dışarıya açılan ana kapıya vardığımda istemsiz bir şekilde durdum. Niye durduğumu önce ben de anlayamadım, üzerinden dumanlar tüten çay fincanım kapının dışında beni bekliyordu. Yanlış olan neydi? Genç kız arka tarafa doğru gidiyordu ama gidemezdi çünkü yalnızca on saniye önce onu havuz kenarında gördüğümü hatırladım, ben tam pencerenin önünden geçerken üzerinde yattığı şezlongtan kalkmış ve oldukça estetik olduğunu düşündüğüm bir şekilde havuza atlamıştı.
Çayıma kavuşma arzumu geride bırakarak hemen evin arkasına doğru koştum. Neredeydi? Arka bahçeye açılan kapıdan geçtim, çeşit çeşit çiçek kokuları taşıyan ferahlatıcı temizlikteki hava burnuma çarptı. Süs havuzunun başındaki sandalyesinde tek başına oturup uyuklayan yaşlı kadının yanından hızla geçip bahçenin en uzakta kalan kısmındaki koruluğa doğru yöneldim. Limon ağaçlarının arasında ilerlerken etrafıma dikkatlice bakıyordum, bahçede olabileceği tek yer bu koruluktu çünkü diğer her yerde hemen görünürdü. Az ötemde dalların arasından bir hareket gördüğümde o tarafa doğru koştum, sürtünerek dalların arasından geçtim ve yaşlı kadını ufak bir sincabı beslerken buldum. Sincap beni görünce korkup kaçtı.
“Ah, dedektif beni korkuttunuz, geldiğinizi duymadım. Kulaklarım eskisi kadar keskin değiller.”
Ayağa kalktı ve kalkarken de akşam güneşi protez bacağında yansıdı. İki saniye sonra yaşlı kadını orada tek başına aklı karışmış şekilde bırakmış geldiğim yerden geri koşuyordum. Süs havuzunun yanındaki sandalye boştu. Eve açılan kapı sert bir şekilde kapandı. Kesilen nefesime aldırmamaya çalışarak kapıdan geçtim. Büyük bir gürültü oldu. Köşeyi döndüğümde hizmetçi kızla yaşlı kadın yerden kalkmaya çalışıyorlardı.
Silahımı çekerek “Kıpırdama!” diye bağırdım. Karşılık olarak hizmetçi kız çığlık attı. “Sen değil, hemen uzaklaş onun yanından,” dedim ona. Sürünerek geri geri gitti. Yaşlı kadın bana bakıp tısladı. Gürültüyü duyan konuklar etrafımızda toplanmaya başlamışlardı. Yaşlı kadın gözleriyle hızlıca etrafını taradı ve pencereye doğru yöneldi, silahımı ateşledim. Konuklar arasından çığlıklar yükseldi. Yaşlı kadın pencereye ulaşamadan yere düştü.
“Neler oluyor?” diye sordu çok konuşan kız, mayosunun üzerinden yerdeki çok pahalı halıya sular damlıyordu.
Kafası havada adamın koluna girmiş olan yaşlı kadın koridorun bahçe tarafından geliyordu. “Dedektif benim o değil de onun ben olduğumu nasıl anladınız?” diye sordu.
Yerde yatan yaşlı kadının yanına eğildim ve eteğini ayak sol ayak bileğinden yukarı doğru sıyırarak bacağını gösterdim. “Değişkenler yalnızca organik canlıları taklit edebilirler, sizin protez bacağınızı gördüğümde Değişkenin o olduğunu anladım.”
Değişken kelimesini duyduğunda yüzünü buruşturdu. “Anlıyorum,” dedi. “Bunu bilmiyordum.”
Nihayet çay fincanımı elime alıp, hoş aromalı kokusuna kavuştuğumda çay saatimin üzerinden iki saat geçmişti. Belli bir yaştan sonra insanın alışkanlıklarına bağlılığı arttığından bu gecikme hiç hoşuma gitmemişti. Değişken kendine geldiğinde çalmış olduğu mücevherleri sakladığı yeri ona söyletmiş, mücevherleri yaşlı kadına geri vermiştik. Ekipler gelip Değişkeni götürmüşlerdi, yarasını tedavi ettikten sonra onu geldiği boyuta geri göndereceklerdi. Kanunlarımız böyleydi. Tabii daha katı bir önlem almadığımız sürece yine bir yolunu bulup buraya gelecekti. Hepsi buraya gelmeye çalışır.
-SON-