Saat sabahın beşiydi ve yataktan kalmak biraz zor olmuştu. Aslında zor olan kalkmaktan ziyade yeniden yatmamayı başarabilmekti. Kan dolaşımımı hızlandırmak ve bu sayede az da olsa ayılabilmek için biraz squat yaptıktan sonra sırt kaslarımı gerecek birkaç egzersiz ile devam ettim, bitirince masama geçtim. Bilgisayarı açtığımda ekranından yüzüme vuran ışıktan rahatsız olunca kalkıp odanın ışığını yaktım. Güneşin doğmasına henüz vakit vardı. Geri gelip sandalyeme oturdum ve şifremi yazmak için mouse’u hareket ettirdiğimde Caps Lock tuşunun basılı olduğu uyarısını ekranda belirdi. Tuşa basıp büyük harfle yazmayı kapattım ve üzerinde çalışacağım dosyaya tıkladım. Açılınca,
‘Kaldığınız yerden devam etmek ister misiniz?’ diye -18 saat önce- notuyla birlikte sordu.
Nerede kaldığımı hatırlamıyordum ki, ama bilgisayar hatırlıyordu tabii. Evet’e tıkladım ve dün yazdıklarıma baktım. Birkaç kelimenin altında kırmızı uyarı çizgisi vardı. Yanlışlarımın yüzüme vurulmasına içerlenerek kelimelerin yazımını düzelttim. Eski zamanların her ayrıntıya dikkat eden uşakları gibiydi bilgisayarlar. Sürekli bir şeyler konusunda uyarıyordu beni.
“Bana tepeden bakıyorsun, değil mi?” diye söylendim.
‘Saat sabahın beşiydi ve yataktan kalmak biraz zor olmuştu,’ yazıyordu.
Sandalyeme yaslandım ve sanki beni izleyen birilerini görecekmişim gibi etrafıma şapşalca bakındım. İkinci cümleye devam ettim.
‘Aslında zor olan kalkmaktan ziyade yeniden yatmamayı başarabilmekti.’
Bu cümleleri yazdığımı hatırlamıyordum. Okumaya devam ettim: ‘Kan dolaşımımı hızlandırmak ve bu sayede az da olsa ayılabilmek…’ oturduğum yerden kalktım. Dosyalarımla oynanmıştı. Birisi benimle dalga geçiyor olmalıydı. Sorun şu ki tek başıma yaşıyordum. Yani bu dediğimi yapmış olabilecek kimse yoktu. Tekrar sandalyeme oturdum ve okumaya devam ettim. Bu sabah kalktığımdan beri yaptığım her şeyi tek tek ekrandan okudum. Yaptığım sporu, şifreyi girmemi, Caps Lock’ı kapatmamı. Son cümle,
Tekrar arkama yaslandım. Bu sabah yaşadıklarımı 18 saat önce yazmıştım, ya da birazdan yazacaktım, onlar da dünkü dosyama kaydolacaktı, yani kaydolmuştu. Klavyenin tuşlarına basarken oluşan elektrik akımları zamanda geri giderek 18 saat öncesinde kaydoluyor gibi görünüyordu. “Bunu sen mi yapıyorsun?” diye sordum bilgisayarıma bakarak. Yanıt yoktu. Ekranın arkasından bana bakan gözler vardı sanki. “O zaman hadi bakalım,” diyerek parmaklarımı klavyeye doğru uzattım. “Geleceği geçmişe kaydedelim.” Tık tık sesleri odanın içini doldurdu. Algıladığımızın aksine geçmişin, şimdinin ve geleceğin düz bir sırayla değil aynı anda var olduklarını ispatlamıştım, şimdi yapmam gereken bunu herkese göstermekti.
-SON-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder