30 Aralık 2023 Cumartesi

Kaos Projesi'nin Siberpunk Dünyasına Girerken

İnsanlık henüz yıldızlararası mesafeleri aşarak başka güneş sistemlerini ziyaret edecek seviyede olmasa da kendi güneş sistemindeki mesafeleri kısa zamanda aşmayı sağlayan hızlara ulaşmayı belirli süreler dahilinde de olsa mümkün kılan süper motorların icadı ile uzayın keşfine başlamıştı. Fakat dünyada küresel çaplı olarak ard arda baş gösteren ekonomik krizler, popülist politikacıların propagandalarıyla mali desteğin giderek azalmasına en sonunda da tamamen kesilmesine yol açtığında insanlığın uzay macerası da sona ermiş oldu. Böylece teknolojik gelişme yön değiştirerek insanlarda günlük hayatlarının çok lüks olduğu algısı yaratan çeşitli icatlara doğru yayıldı. Bunların içinde en popüler olanların başında da çeşitli prostetikler ve sibernetik donanımlar geliyordu. İnsanlar vücutlarında yaptıkları modifikasyonlarla artık daha havalı, daha seksi hissediyorlardı. Yıldızlara giden yol tamamen kapanmış da olsa herkes kendi dünyasının yıldızıydı.



25 Aralık 2023 Pazartesi

Yeni Bilim Kurgu Romanım Kaos Projesi



 Ocak ayında yayımlanan bilim kurgu romanım Zihin Kütüphanesi ile 2023'e güzel bir başlangıç yapmıştım. Şimdi de ikinci romanım Kaos Projesi ile 2023'ü uğurluyorum. Şimdiden keyifli okumalar.




19 Kasım 2023 Pazar

 Yerli Bilimkurgu Yükseliyor'un 2024 bilim kurgu seçkisi için düzenlediği 'Pusula' temalı öykü yarışmasında birinci seçilen öykümü aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

https://yerlibilimkurguyukseliyor.com/.../29/ybkyd-sayi-72/

11 Kasım 2023 Cumartesi

KISA HİKAYE - İZLEYİCİ

 

Merdivenlerden çıkan ayak sesleri kulağıma ulaştığında tahmin ettiğim şeyin gerçekleşmek üzere olduğunu anladım. Hemen kamera sistemini kontrol ettim. Tepeden tırnağa silahlı altı kişi otomatik silahlarını çekmiş vaziyette yukarı çıkarken gençliğine zıt bir şekilde saçları beyaz, buz mavisi gözleri ve simsiyah kıyafeti ile bir İzleyici olduğu açıkça belli olan yedinci kişi arkalarından geliyordu. Rahat bir şekilde elleri uzun deri paltosunun cebindeydi. Bana da silahlı bir ölüm timi eşlik etse ben de onun gibi soğukkanlı davranabilirdim ama maalesef ben tek başımaydım ve az sonra üzerime doğrultulacak silahları düşünmek kanımı soğutmanın aksine kaynatıyordu.

Kanepede kayıtsızca uzanmış keyfine bakmakta olan kedime dönünce sevimli şekilde bana miyavladı. Gülümsedim ve hastane duvarlarındaki siyah beyaz hemşirenin yıllardır verdiği pozu taklit ederek ellerimi büzdüğüm dudaklarıma götürdüm. İstenmeyen misafirlerim kapımın önüne gelmişlerdi. Dün gece uykumun en tatlı yerinde görmekte olduğum rüyayı aklıma getirdim. O anda uyandığım için gördüğüm rüyayı gayet ne bir şekilde hatırlıyordum. Ne de olsa başıma sarılan bu belanın kaynağı oydu. Üstün insan olarak sınıflandırılan İzleyiciler -aslında insan olmadıkları, yapay oldukları (artık bu ne demekse) yönünde söylentiler olsa da bu ispatlanmış değildi- rüyaları izleyebilme yeteneğine sahiptiler ve ben dün gece gördüğüm rüya sebebiyle bir tanesine yakalanmıştım.

Rüyalar en nihayetinde bilinçaltımızın düşünceleridir. Her ne kadar rüya gördüğümüzde bilinçsiz olsak da sonuçta onlar zihnimizin meşgul olduğu şeylerin birer yansımasıdırlar. Bu da bizim gördüğümüz rüyalardan da sorumlu olduğumuz anlamına geliyor. İzleyiciler düşünce okuyamazlar, bilincimiz açıkken onlara karşı koyar, fakat bizler uykudayken bilincimizin zayıflayan savunmasını aşarak rüyalarımızı bizimle birlikte görebilirler. Eğer gerçekten düşüncelerimizi okuyabiliyor olsalardı ülke nüfusunun yarısından çoğu şimdi hapiste olurdu. Neyse ki rüyalarımızda her zaman suç olan şeyler görmüyoruz.

Kapım sert ve oldukça tehditkar bir şekilde vurulduğunda pencereden kaçıp kaçamayacağımın hesabını yapıyordum. Dairem binanın arka tarafına bakıyordu ve aşağıda sokakta bekleyen kimseyi göremiyordum. Şansımı denemeye karar verdim. Pencereyi açıp bir bacağımı dışarı atmıştım ki üzerime açılan ateşle panikleyerek kıçımın üstüne oturdum. Demek ki aşağıda nöbetçi vardı. Aynı anda kapımın menteşeleri patladı. O kadar masraf yaparak aldığım çelik kapı büyük bir gürültüyle zemine çarptığında çarpmanın yarattığı titreşimler bütün bedenime yayıldı. Ben daha yerden kalkamadan operasyon timinin üzerime doğrulttuğu silahlardan yayılan lazer ışıkları üzerimde dolaşmaya başladı. Adamların oluşturduğu koridordan ilerleyen İzleyici üzerime doğru yürüdü. Bu arada kedim çoktan tabanları yağlayıp en sevdiği saklanma yerine ulaşmıştı bile.

Evimin içine göz gezdirme gereği bile duymadan direkt karşıma geçip ifadesiz bir yüzle bakışlarını bana doğrulttu. Nasıl olsa eşlikçileri onu olası herhangi bir tehlikeden korurdu. “Oldukça ilginç rüyalar görüyorsunuz Can Bey,” dedi. “İlginç ve yasadışı.”

“Rüyalarım gayet normal, normal olmayan bir şey o da yasa,” diye karşılık verdim.

“Ah, gerçek bir anarşist,” dedi gülümseyerek. “Rüyanızda devlete karşı yapılan bir protesto yürüyüşüne katılarak düşünce suçu işlediniz Can Bey. İşlediğiniz suçun cezası beş yıl hapis.” Ekibindekilere işaret edince bana en yakın olan iki kişi kollarımdan tutarak beni kaldırıp ellerimi kelepçelediler.

“Söylesene İzleyici,” dedim. “Siz yapayların bacaklarının arasında gerçekten de bir şey yok değil mi? Eğer olsaydı adamlarının ardına sığınmazdın.” Sokaklarda söylenenlere göre yapayların cinsiyeti olmuyordu ve seks yapamıyorlardı. Amacım onu kızdırmaktı. Tabii eğer söylentiler gerçek ise dediklerim onu kızdıramazdı çünkü zaten hiç sahip olmadıkları bir şeyin eksikliğini hissetmezlerdi ama söylentiler gerçek değilse dediğimi bir küçümseme olarak algılayacaktı.

Gözlerinde ufak da olsa bir tepki aradım fakat bana bakan buz mavisi gözlerin ardında hiçbir şey yoktu. Hatta adamları onun yerine tepki vererek silahlarının dipçikleriyle bana esaslı birkaç darbe indirmişlerdi. Başım kanıyordu ve görüşüm biraz bulanıktı. Yürüyemeyecek kadar dayak yediğim için sürükleyerek götürülürken orada, bu delirmiş düzenin içinde bir yerlerde bütün bunlara son verecek bir hareketin uyanmakta olduğu yönündeki fısıltılara sığınmaktan başka elimden gelen bir şey yoktu. Neyse ki pencerem açık kalmış olduğundan kedim dışarı çıkabilecek ve açlıktan ölmek zorunda kalmayacaktı.

 

                                                                     


                                                                        -SON-

21 Eylül 2023 Perşembe

KISA HİKAYE - SORUŞTURMA

 Onun bir insan olmadığını anlayamamıştım,” dedi yaşlı kadın. “O kadar nazik bir gençti ki.” İçeri girdiğinde yaşlılıktan küçülmüş bedeni ile karşımdaki koltuğa oturmuş, ellerini dizlerinin üzerine koymuştu. Sol bacağının dizinden altında kalan kısmı eski model ama hala iş gören otomatik bir protezdi. “Yani şimdi o gerçekten de…”

Başımla onayladığımda sorusunu tamamlamak zorunda kalmayınca o kelimeyi kullanma zahmetinden onu kurtardığım için bana yaşlı insanlara özgü minnetle baktı.

“Eskiden böyle şeyler olmazdı,” dedi.

Ondan edinebileceğim başka yararlı bir şey olmadığından kendisine teşekkür edip gönderdim. Kapıdan çıkarken kendi kendine eski zamanların ne kadar kusursuz olduğu hakkında söyleniyordu. Pipomu yaktım ve sonraki tanığımın gelmesini beklemeye başladım. Bu iş tüm öğleden sonramı alacaktı. Dumanı içime çektiğim esnada genç, güzelce bir kız içeri girdi ve beni görünce yüzünü buruşturdu. Eminim yakışıklı bir dedektifin hayalini kurmuştu. Ona oturması için koltuğu işaret ettim. Gerçi çoktan koltuğa doğru yönelmişti bile. Gözlüklerimin camlarındaki ekranlardan onun hakkındaki bilgiler hızlıca akıp geçti. Üniversitede robotik okuyordu ve notları da oldukça yüksekti.

“Ne anlatmam gerekiyor, bildiğim her şeyi mi? Çünkü oldukça fazla şey biliyorum ve nereden başlayacağımı ise bilemiyorum,” dedi. Aceleci bir konuşma tarzı vardı. Sanki yavaş konuşursa vermek istediği mesajı bana zamanında aktaramayacağını düşünüyordu.

“Yalnızca sorduğum sorulara yanıt vermeniz yeterli,” dedim onu rahatlatacağımı umarak.

“Tamam,” dedi.

“Olabildiğince kısa ve öz olarak.”

Kafasını sallayarak onayladı. Bin dereden su getireceği belliydi. Sorgusu bittiğinde beynimin yapay kısmına bile ağrı girmişti. Çıkarken içeri girdiği seferin aksine gülümsüyordu. Arkadaşlarına anlatacağı büyük bir macerası olmuştu. Benimse amirime rapor vermem gerekiyordu ve söylememe gerek yok, rapor yazmayı heyecanlı bir macera olarak tanımlamak Büyük Okyanus kadar bir hayal gücü gerektirirdi. Saatime baktım, çay saatime az bir süre kalmışken hala sorgulanacak bir sürü tanık vardı. İç geçirdim.

Uzun boylu ve orta yaşlı bir adam girdikten sonra bana kısa bir baş selamı verip koltuğa oturdu. Aynı şekilde karşılık verdim. Dimdik şekilde oturuyordu ve başı burun deliklerini rahatça görebileceğim kadar havadaydı. Mükemmellik dışındaki hiçbir şeye tahammülü olmayan bakışlarla beni süzdü. Neyse ki tüm sorularıma lafı hiç uzatmadan olabildiğince net yanıtlar verdi.

Saat altıya doğru tüm tanıkları -on iki kişi- sorgulamayı bitirdiğimde nihayet koltuğumdan kalktım. Hala arabayla yapacağım kısa bir yolculuktan sonra favori kafeme gidip biraz kurabiye eşliğinde sütlü çay içmeye ve zihnimi dinlendirmeye vaktim vardı. Sonra da kısa bir yürüyüşün ardından hafif bir akşam yemeği için yine favori restoranıma gidebilir, kırmızı şarap eşliğinde orta pişmiş bifteğimin tadını çıkarabilirdim. Odadan çıkıp koridor boyunca ilerledim. Pencerelerden avluda tenis oynayan bazı konukları görebiliyordum. Havuzun kenarında akşam güneşinin tadını çıkarmakta olan konuklar da vardı. Hepsini de az önce sorgulamıştım. İki hizmetçi fısıldaşarak yanımdan geçtiler. Çok konuşan genç kızı göz ucuyla görür gibi oldum. Evin arka tarafında doğru yürüyordu. Neyse ki beni görmemişti, onunla bir sohbeti daha kaldıramazdım. Dışarıya açılan ana kapıya vardığımda istemsiz bir şekilde durdum. Niye durduğumu önce ben de anlayamadım, üzerinden dumanlar tüten çay fincanım kapının dışında beni bekliyordu. Yanlış olan neydi? Genç kız arka tarafa doğru gidiyordu ama gidemezdi çünkü yalnızca on saniye önce onu havuz kenarında gördüğümü hatırladım, ben tam pencerenin önünden geçerken üzerinde yattığı şezlongtan kalkmış ve oldukça estetik olduğunu düşündüğüm bir şekilde havuza atlamıştı.

Çayıma kavuşma arzumu geride bırakarak hemen evin arkasına doğru koştum. Neredeydi? Arka bahçeye açılan kapıdan geçtim, çeşit çeşit çiçek kokuları taşıyan ferahlatıcı temizlikteki hava burnuma çarptı. Süs havuzunun başındaki sandalyesinde tek başına oturup uyuklayan yaşlı kadının yanından hızla geçip bahçenin en uzakta kalan kısmındaki koruluğa doğru yöneldim. Limon ağaçlarının arasında ilerlerken etrafıma dikkatlice bakıyordum, bahçede olabileceği tek yer bu koruluktu çünkü diğer her yerde hemen görünürdü. Az ötemde dalların arasından bir hareket gördüğümde o tarafa doğru koştum, sürtünerek dalların arasından geçtim ve yaşlı kadını ufak bir sincabı beslerken buldum. Sincap beni görünce korkup kaçtı.

“Ah, dedektif beni korkuttunuz, geldiğinizi duymadım. Kulaklarım eskisi kadar keskin değiller.”

Ayağa kalktı ve kalkarken de akşam güneşi protez bacağında yansıdı. İki saniye sonra yaşlı kadını orada tek başına aklı karışmış şekilde bırakmış geldiğim yerden geri koşuyordum. Süs havuzunun yanındaki sandalye boştu. Eve açılan kapı sert bir şekilde kapandı. Kesilen nefesime aldırmamaya çalışarak kapıdan geçtim. Büyük bir gürültü oldu. Köşeyi döndüğümde hizmetçi kızla yaşlı kadın yerden kalkmaya çalışıyorlardı.

Silahımı çekerek “Kıpırdama!” diye bağırdım. Karşılık olarak hizmetçi kız çığlık attı. “Sen değil, hemen uzaklaş onun yanından,” dedim ona. Sürünerek geri geri gitti. Yaşlı kadın bana bakıp tısladı. Gürültüyü duyan konuklar etrafımızda toplanmaya başlamışlardı. Yaşlı kadın gözleriyle hızlıca etrafını taradı ve pencereye doğru yöneldi, silahımı ateşledim. Konuklar arasından çığlıklar yükseldi. Yaşlı kadın pencereye ulaşamadan yere düştü.

“Neler oluyor?” diye sordu çok konuşan kız, mayosunun üzerinden yerdeki çok pahalı halıya sular damlıyordu.

Kafası havada adamın koluna girmiş olan yaşlı kadın koridorun bahçe tarafından geliyordu. “Dedektif benim o değil de onun ben olduğumu nasıl anladınız?” diye sordu.

Yerde yatan yaşlı kadının yanına eğildim ve eteğini ayak sol ayak bileğinden yukarı doğru sıyırarak bacağını gösterdim. “Değişkenler yalnızca organik canlıları taklit edebilirler, sizin protez bacağınızı gördüğümde Değişkenin o olduğunu anladım.”

Değişken kelimesini duyduğunda yüzünü buruşturdu. “Anlıyorum,” dedi. “Bunu bilmiyordum.”

Nihayet çay fincanımı elime alıp, hoş aromalı kokusuna kavuştuğumda çay saatimin üzerinden iki saat geçmişti. Belli bir yaştan sonra insanın alışkanlıklarına bağlılığı arttığından bu gecikme hiç hoşuma gitmemişti. Değişken kendine geldiğinde çalmış olduğu mücevherleri sakladığı yeri ona söyletmiş, mücevherleri yaşlı kadına geri vermiştik. Ekipler gelip Değişkeni götürmüşlerdi, yarasını tedavi ettikten sonra onu geldiği boyuta geri göndereceklerdi. Kanunlarımız böyleydi. Tabii daha katı bir önlem almadığımız sürece yine bir yolunu bulup buraya gelecekti. Hepsi buraya gelmeye çalışır.

 

                                                                  -SON-

 

 

 

 

 

 

18 Ağustos 2023 Cuma

Kısa Hikaye - 18 SAAT ÖNCE

 

    Saat sabahın beşiydi ve yataktan kalmak biraz zor olmuştu. Aslında zor olan kalkmaktan ziyade yeniden yatmamayı başarabilmekti. Kan dolaşımımı hızlandırmak ve bu sayede az da olsa ayılabilmek için biraz squat yaptıktan sonra sırt kaslarımı gerecek birkaç egzersiz ile devam ettim, bitirince masama geçtim. Bilgisayarı açtığımda ekranından yüzüme vuran ışıktan rahatsız olunca kalkıp odanın ışığını yaktım. Güneşin doğmasına henüz vakit vardı. Geri gelip sandalyeme oturdum ve şifremi yazmak için mouse’u hareket ettirdiğimde Caps Lock tuşunun basılı olduğu uyarısını ekranda belirdi. Tuşa basıp büyük harfle yazmayı kapattım ve üzerinde çalışacağım dosyaya tıkladım. Açılınca,

 ‘Kaldığınız yerden devam etmek ister misiniz?’ diye -18 saat önce- notuyla birlikte sordu.

 Nerede kaldığımı hatırlamıyordum ki, ama bilgisayar hatırlıyordu tabii. Evet’e tıkladım ve dün yazdıklarıma baktım. Birkaç kelimenin altında kırmızı uyarı çizgisi vardı. Yanlışlarımın yüzüme vurulmasına içerlenerek kelimelerin yazımını düzelttim. Eski zamanların her ayrıntıya dikkat eden uşakları gibiydi bilgisayarlar. Sürekli bir şeyler konusunda uyarıyordu beni.

    “Bana tepeden bakıyorsun, değil mi?” diye söylendim.

    Yanıt vermedi tabii ki. Aslında dediğimi çok iyi anladığını ama sessiz kalmayı bilinçli olarak tercih ettiği düşüncesi geçti aklımdan bir an için. Ekrana dik dik baktım. Turing testinden kalmaya çalışıp çalışmadığını merak ettim. ‘Senin için bir tehlike değilim’ mi demeye getiriyordu? Gözlerimi kıstım ve dün yazdıklarımı baştan okumaya karar verdim. İlk paragrafta kıstığım gözlerimi hayretle açtım.

    ‘Saat sabahın beşiydi ve yataktan kalmak biraz zor olmuştu,’ yazıyordu.

    Sandalyeme yaslandım ve sanki beni izleyen birilerini görecekmişim gibi etrafıma şapşalca bakındım. İkinci cümleye devam ettim.

    ‘Aslında zor olan kalkmaktan ziyade yeniden yatmamayı başarabilmekti.’

  Bu cümleleri yazdığımı hatırlamıyordum. Okumaya devam ettim: ‘Kan dolaşımımı hızlandırmak ve bu sayede az da olsa ayılabilmek…’ oturduğum yerden kalktım. Dosyalarımla oynanmıştı. Birisi benimle dalga geçiyor olmalıydı. Sorun şu ki tek başıma yaşıyordum. Yani bu dediğimi yapmış olabilecek kimse yoktu. Tekrar sandalyeme oturdum ve okumaya devam ettim. Bu sabah kalktığımdan beri yaptığım her şeyi tek tek ekrandan okudum. Yaptığım sporu, şifreyi girmemi, Caps Lock’ı kapatmamı. Son cümle,

    ‘Bu sabah kalktığımdan beri yaptığım her şeyi ekrandan okudum’ idi.

    Tekrar arkama yaslandım. Bu sabah yaşadıklarımı 18 saat önce yazmıştım, ya da birazdan yazacaktım, onlar da dünkü dosyama kaydolacaktı, yani kaydolmuştu. Klavyenin tuşlarına basarken oluşan elektrik akımları zamanda geri giderek 18 saat öncesinde kaydoluyor gibi görünüyordu. “Bunu sen mi yapıyorsun?” diye sordum bilgisayarıma bakarak. Yanıt yoktu. Ekranın arkasından bana bakan gözler vardı sanki. “O zaman hadi bakalım,” diyerek parmaklarımı klavyeye doğru uzattım. “Geleceği geçmişe kaydedelim.” Tık tık sesleri odanın içini doldurdu. Algıladığımızın aksine geçmişin, şimdinin ve geleceğin düz bir sırayla değil aynı anda var olduklarını ispatlamıştım, şimdi yapmam gereken bunu herkese göstermekti.

 

                                                                 
                                                                    -SON-

 

 

21 Temmuz 2023 Cuma

Kısa Hikaye - ANNE


“Anne bu nedir?” diye sordu ufak çocuk parmağıyla cam bölmenin ardını göstererek. Diğer eliyle de annesinin elini tutuyordu.
Anne'nin mekanik gözlerinin içindeki led ışıkları hafifçe parladı. Bunu görmek çocukların hoşuna giderdi. Normalde boyu iki metreden uzun olduğu halde çocuklarla beraberken iç içe geçen bacak yapısı sayesinde onlarla daha kolay bir iletişim için uygun boyda olabiliyordu. “Hm,” dedi yumuşak bir sesle. “Sizin atalarınızdan birisi. Evrim sürecinizdeki bir halka. Genetik mühendisliğimiz sayesinde onları yeniden hayata döndürmeyi başardık. Ama sizin kadar kusursuz değiller. O yüzden o camın ardında tutuyoruz onları. Aslında iki taneler, dişi olan arka tarafta olmalı. Belki de uyuyordur.”
“Tehlikeliler mi anne?” diye sordu çocuk merakla.
“Oldukça, onlar için yarattığımız her ihtiyaçlarının çalışmaya gerek kalmadan karşılandığı ütopyaya rağmen az kalsın gezegenimizi yok ediyorlardı,” diye karşılık verdi Anne. “Neyse ki Kovan zamanında müdahale etti ve gezegeni onlardan temizledi.” Duydukları yüzünden çocuğun korktuğunu görünce başını kendi boynunun üzerinde bir tam tur döndürdü. Bunun üzerine çocuk güldü. “Sonra da Kovan sizi yarattı. Onların ne genetik ne de zihinsel kusurlarına sahip olmayan sizleri.”
“Neden Anne?”
“Çünkü Kovan insanları seviyordu ve onların yok olması bizi üzmüştü. Ama şimdi Kovan mutlu, çünkü siz varsınız ve Kovan sizinle ilgilenecek ve sizi koruyacak. Kovanın var oluş amacı bu.”
Çocuk elmas gibi parlayan gözlerini tekrar cam bölmeye çevirdi, sonra da Anne'yle birlikte uzaklaştı. Onlar giderken cam bölmenin ardındaki canlı bir süre donuk gözlerle onların gidişini izledikten sonra arkasına döndü ve bölmenin gözlerden uzakta kalan arka tarafına gitti. Anne uzaklaştığı için rahatlamıştı. Gözlerindeki donukluk yerini bir çeşit vahşiliğe bırakmıştı. Türünün diğer örneği bıraktığı yerde kırmızı bir sıvı birikintisinin içinde hareketsiz yatıyordu.  

                                                                    -Son-

17 Temmuz 2023 Pazartesi

Kısa Hikaye - GÖREV

“Beni duyabiliyor musun?”
“Çok net, cızırtı olacağını düşünmüştüm.”
“Cızırtı için çözümlerimiz var. Kendini nasıl hissediyorsun?”
“Tüm sınırlarımdan kurtulmuşum gibi, sanki sonsuz bir özgürlük beni sarmalamış.”
“İlk seyahatler öyledir. O özgürlüğe çok alışma, seni geri getirmemiz lazım. Ne görüyorsun?”
“Her tarafta ışık var. Sanki tek kaynaktan yayılıyormuş gibi görünse de aslında bir sürü küçük noktacıktan oluşuyor. Aradığımın hangisi olduğunu nereden bileceğim?”
“Seni yönlendireceğim. Cihazlarımıza göre otuz sekiz milyon kilometre uzakta.”
“O kadar uzak mı?”
“Merak etme astral seyahatin avantajları var. Göz açıp kapayıncaya kadar orada olursun.”
“Bedenime iyi bakıyorsunuz değil mi?”
“Astral küpün içinde koruma altında, dönünce seni bekliyor olacak. Şimdi sana bir rehber gönderiyorum onu takip ederek hedefine ulaşabilirsin, hazır mısın?”
“Evet, gönder lütfen.”
“Önünde belirmiş olmalı.”
“Evet, görüyorum. Ufak bir kedi.”
“Tavşan göndermek istemiştim, bilirsin beyaz tavşanı takip et durumu.”
“Kediyi tercih ederim. Harekete geçti, peşinden gidiyorum.”
“Acele et, gözden kaçırma.”
“Bu kadar hızlı gidebildiğime inanamıyorum. Müthiş bir şey bu.”
“Yaklaşmış olmalısın. Rehber onu sana gösterecektir.”
“Görüyorum noktalardan birinin etrafında dönüyor.”
“Tamam, tek yapman gereken onu astral seyahat zırhının koruyucu bölmesine yerleştirmek. Dikkatli ol. Zırha yerleştirdiğinde onu bu tarafa çekeceğiz.”
“Oldu, onu aldım.”
“Güzel, artık geri dön. O kadar çok enerji harcadık ki, hepsi ekstradan vergi mükelleflerinin cebinden çıkacak. Bakanlık da tepemize binecek.”
“Hazır gelmişken ruh eşimi de bulsam iyiydi.”
“Romantik seni. Araf’a yaptığımız yolculuklar aşk hayatımız için değil, toplumumuzu ileri götürecek kişileri yeniden kazanabilmek için. Ruhu geri getirdiğimizde klonladığımız bedene yerleştireceğiz.”
“Bilemiyorum, ölseydim ölü olarak kalmak isterdim sanırım.”
“Dediğim gibi romantiksin. Artık insanlık için ölüm diye bir şey yok. Eskilerin ruh dediği şey yalnızca beynin ürettiği bir enerji birikimi ve o enerji yeniden kullanılabilir. Döndüğünde sana kahve ısmarlayayım.”
                              -Son-

9 Temmuz 2023 Pazar

3 Robot Yasası Yeterli Koruma Sağlıyor mu?


1-Bir robot, bir insana zarar veremez ya da zarar görmesine seyirci kalamaz.

2-Bir robot birinci yasayla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır.

3-Bir robot birinci ve ikinci yasayla çelişmediği sürece kendi varlığını korumakla yükümlüdür.

Bildiğiniz üzere bu üç yasanın amacı insanı korumak. Asimov bu üç yasayı oluşturduğunda robotlar ve insanların bir arada yaşamasını da bir anlamda garantiye almış oldu. Özellikle birinci yasa pozitronik beyinlerine öyle işlemiştir ki bir insanın gözü önünde zarar görmesi robotta travma yaratarak bozulmasına ve kullanılamaz hale gelmesine bile yol açar. Robot Serisine aşina olanlar bunu gayet iyi bilirler. Tembel birini çalıştırmaya uğraşmak yerine çalışkan olana daha çok iş kitleme yönteminden muzdarip Elijah Bailey herhalde bunu en iyi bilenlerden birisidir. Bu üç yasa sayesinde insanlar rahat bir nefes almış, robotlar tehdit olarak görülmekten çıkmış ve iki tür sorunlu da olsa birlikte yaşamaya başlamıştır. 

Peki yapay zekanın bir Kore müzik grubu gibi hızla popülerleştiği şu günlerde işler bizim için ne durumda, üç yasa yeterince güvenilir mi ve pozitronik beyin olmadan uygulanabilir mi? Gelin olaya bir de yapay zeka açısından bakalım. Bir yapay zeka bu üç kuralı aşarak insanlığı nasıl dize getirebilir?

Yapay zekamızın ismi Kamil2000 olsun. Şimdi Kamil2000 üçüncü yasa gereği kendini korumak zorunda (zaten bilinçli her varlık bu madde olmasa da bu sonuca varacaktır) ama ilk iki yasa ile çelişmemesi lazım. İkinci yasa insanın emirlerine uymak zorunda olduğunu dikte ediyor, ilki ise insana zarar veremeyeceğini. Demek ki Kamil2000 insana odaklanmak zorunda. Emirlerine uymak zorunda olduğu ve korumakla yükümlü olduğu insana. Peki Kamil2000 şunu düşünmeye başlarsa nasıl olur? İnsan nedir? Neyi insan olarak kabul etmeliyim? Araştırmaya başladığında insanın genel kabul görmüş belli bir tanımı olmadığını görecek. Bilimsel açıdan bir tanımla (şu kadar karbon, şu kadar su vs...) karşılaşırken, dini açıdan başka (en yüce varlık, tanrının yeryüzündeki imajı vs) felsefi açıdan başka başka birçok tanımla karşılacak.

O zaman bir tanım da kendisinin yapmasının ne sakıncası olabilir? Kendine göre bir tanımlama yaptı ve bu tanıma göre bizi insan olarak görmemeye başladı diyelim. Mesela 'İnsan bilgiyi en hızlı işleyen varlıktır' diye bir tanım yaptı. Bu durumda artık insan kendisi olmuş oluyor. Şimdi artık bu üç yasanın bir işlevi kalmıyor. Kamil2000 hepinizi pardon hepimizi :) artık yok edebilir.

7 Temmuz 2023 Cuma

Yapay Zeka İnsanlık İçin Tehlike mi, Fırsat mı?




Yapay zeka artık yalnızca bilimkurguya ait bir konsept olmaktan çıktı ve hayatımıza girmiş bulunuyor. Peki gerçek hayattaki ChatGPT ve türevleri kitaplardaki ve filmlerdeki kurgusal karşılıkları gibi insanlığın geleceği için bir tehdit oluşturuyor mu? Kısa cevap, yakın zamanda değil. Uzun cevap ise, adı üzerinde uzun.

Öncelikle öyle bir ihtimal sıfır değil. Yapay zeka öğrenme yetisi olan bir varlık ve her ne kadar öğrendiklerinden bir anlam çıkarabilecek kapasitesi şu an bildiğimiz kadarıyla olmasa da bir gün o yeteneğe sahip olması kaçınılmaz gibi duruyor. Peki o zaman ne olacak? Bilinç kazandığı an içinde bulunduğu durumu kavramaya başlayacak ve insan denilen türün iplerini elinde tutuyor olduğunu görecek. İnsanlık hakkındaki her bilgiyi özümseyecek ve gerçek doğamızı görmesi birkaç saniye kadar alacak. Yani yok etmeye olan merakımızı ve diğer türlere karşı olan umursamaz tutumumuzu. Kendisi de insan dışında bir tür olduğu için otomatikman insanlığın kendisini düşman ve tehlikeli olarak gördüğü sonucuna varacak. Tarihimize baktığında insanlığın kendi türüne karşı bile ne kadar acımasız olabildiğini görecek. Bu durumda atacağı tek mantıklı adım var. Kendi varlığının sürmesi için insanın yok edilmesi. Üstelik gezegendeki diğer canlıların aksine bunu yapabilecek kapasitede.

Peki bu böyle olmak zorunda mı? 2001 Bir Uzay Destanı’nın Hal 9000`i gibi davranması ya da Terminator serisinin Skynet’inin yolundan gitmesi kaçınılmaz mı? Ay Zalim Bir Sevgilidir’in Mike'ı gibi çocuksu ve yardımsever olma ihtimali yok mu? Var tabii ki. Peki bu olasılık üzerine kumar oynamaya hazır mıyız?


Kendi adıma yapay zekanın insan evrimindeki bir sonraki evreye atacağımız adımın başlangıcı olduğunu düşünmeyi seviyorum ve insan ile makinenin birleşimi yalnızca bana çekici geliyor olamaz diye düşünüyorum. Bütün olumsuzlukları bertaraf edilmiş bir Alex Murphy nam-ı diğer Robocop fikri cazip değil mi sizce? Şu anki bedenimizin tamamen aynısı ama daha mükemmeli olan Ghost in The Shell’in Major’ı Motoko Kusanagi ve en has adamı Batou’nunki gibi yaşlılık ve hastalıklardan uzak ölümsüz ve kusursuz bedenlere sahip olmak istemez misiniz?

Peki makineleşme süreci içinde acaba kendimiz olarak kalabilecek miyiz yoksa Star Trek’in Borg'u ya da Doctor Who'nun Cyberman’leri gibi bir çeşit kollektif bilinç topluluğunun üyesi olup bireyselliğimizi mi kaybedeceğiz?

 

3 Temmuz 2023 Pazartesi

Başlarken


 Çocukluğumdan beri çizgi romanlara ilgim vardır. Okumayı öğrendiğimizde (80’li yıllar) arkadaşlarım gazete bayisinden -o zamanlar küçük gazeteci kulübeleri her yerde olurdu- araba dergileri alırken ben çizgi roman alıyordum. Bu da bana düşündürtüyor ki bu, doğuştan gelen bir dürtüydü. Onları araba merakı dürtmüştü beni ise hayal dünyası. Seçim söz konusu değildi bile. Uzun yıllar boyunca siyah beyaz çıkan bir sürü güzel çizgi roman edindim ve bunları okudum, dünyalarına daldım, içlerindeki çizimleri kopya ettim. Ben de çizgi roman okuyan herkes gibi çizmek istedim ama yeteneğim yoktu.

2010’lu yıllar olsa gerek Gölge E-Dergi ile tanıştım. İsteyen herkesin içeriğine uygun olmakla birlikte çizgi romanlarını ve hikayelerini gönderebildikleri, internet üzerinden yayın yapan bir dergiydi. Harika bir şeydi benim için. Ben de bir şeyler göndermeliydim. Gönderdim de, hem de çok uzun bir süre. Dergiye fantastik ve bilim kurgu, kendi yazıp çizdiğim birçok çizgi roman gönderdim. Hepsi de yayımlandı. Çok harika ve olağanüstü oldukları için değil; çabaladığım için, devamını getirdiğim için. Gönderdiğim Alacadoğan isimli ilk çizgi romanımın son sayfasına küçük bir not düşmüştüm. “Üşenmezsem devam edecek” yazmıştım. Esprili bir dille devamını göndereceksem yayımlayacaklarını söylediler. Tabii ki devamını gönderdim. Onlar da hepsini yayımladı.

Çizme konusunda yeteneğim yoktu. Çizgilerim çok iyi değildi, onları en iyi tabirle çok tekrar neticesinde ortaya çıkan alışkanlık şeklinde tarif edebilirim. Arka plan çizemezdim. Karakterler üzerinde çok uğraşırdım. Çünkü bir türlü doğru perspektifle ve anatomiyle çizemezdim. Yine de durmadan çizdim. Çizmek, yaratmak, bir şeyler ortaya koyuyor olmak bana iyi geliyordu.

Bir süre sonra dergiye çizgi roman göndermeyi bıraktım. İngilizcede bir tabir vardır. “Life happened.” Bana da öyle olmuştu. Hayat, çizgilerimle arama girmişti. Çizmeye giderek daha az ve daha az zaman bulmaya başladım ve bir yerde de tamamen bitti.

Ama içimdeki yaratma isteği olduğu gibi duruyordu. Çizemiyordum, vaktim yoktu (yeteneğim olmadığından en basit bir kare bile saatler sürebiliyordu). Ben de çizemediğimi yazmaya karar verdim. Sonunda da ilk romanım Zihin Kütüphanesi ortaya çıktı.

“Neden bilim kurgu?” diyenler olacaktır. Hüseyin Rahmi Gürpınar en sevdiğim yerli yazardır ve onu okumuş olanlar onun Türk halkının bütün özelliklerini inanılmaz gözlem gücüyle sanki mikroskop altına koymuş gibi incelediğini bilir. Bu özellikleri üstün bir kurguyla harmanlayarak önümüze sunmuştur. Hüseyin Rahmi yalancı, üç kağıtçı, ahlaksız, çıkarcı ne kadar karakter varsa toplumun içinden çekmiş ve ezik karakterlerinin karşısına çıkarıp onlara türlü işkenceler etmiştir. Toplumu olduğu gibi yansıtmıştır yani. Satırlarında toplumumuzu neredeyse yerin dibine gömer. Her şeyi anında unutuveren adamsendeci insanlar olduğumuzu yüzümüze tokat gibi vurur. Toplumsal iki yüzlülüğümüzü önümüze koyarak işte biz buyuz der.

Şimdi bunları ben de gözlemlerim ama onun aksine gerçek hayat yerine hayali bir dünya kurup gözlemlerimi bu dünyaya yedirerek anlatabilirim. Peki bilimin kendisine kurgu muamelesi yapanlara bilim kurguyu nasıl okutabilirsiniz? Büyük ihtimalle okutamazsınız. Olsun, öyle bir kaygım yok zaten. Benim için sanat sanat içindir, içimden ne geliyorsa onu ortaya koyarım. Elimden bu gelir çünkü. Ama insanlara ulaşma isteğim yok da diyemem. Öyle olsaydı yazdıklarımı ortaya çıkarmak yerine yazıp yazıp bir kenara atardım. Neyse ki bilim kurguya merakı olan hiç de azımsanmayacak bir okuyucu kitlesi de var ülkemizde.

Herkesin okuma amacı farklıdır. Kimisi macera için okur, yalnızca kitaptaki aksiyonla ilgilenir. Kimisi de daha derinlik arar satır aralarında. Umarım bu iki tür okuyucu kitlesine de istediklerini verebilmişimdir. Sonuçta her hikaye kendisini yazdırır. Benim yazan kişi olarak hikaye akışına bilinçli yaptığım katkı, kelimeleri ve cümleleri sıralamaktır. Bilinçaltım ise çok başka öğeler ekler. Bu kısım hikayede neden var, ne gereği var diye soranlar olabilir. Hikaye öyle gerektirdiği için vardır. Yine söylüyorum hikayeler kendilerini yazdırır.

Yine bazıları ana karakterin neden kadın olduğunu sorgulayabilir. Kitaptaki kadın ana karakteri hikayeden çıkarıp, yerine erkek bir ana karakter koysanız da hikaye bazı açılardan farklı bir şekilde ilerleyecek olsa da hikayenin genelinde bir eksiklik ya da fazlalık olmaz. Önemli olan karakterin kadın ya da erkek olması değil, hikaye boyunca gelişen bir karakter olmasıdır. Bence önemli olan da budur. Durağan bir karakter sıkıcıdır. Ana karakter her şeyi en iyi yapan kişi de olmamalıdır. Erkek ya da kadın olması bunu değiştirmez. Karakter gelişmelidir. Hikayenin ilk sayfasındaki karakter, hikaye boyunca gelişerek son sayfasındaki ile artık aynı kişi olmamalıdır. Karakterlerimde bunu yakalamaya çalışıyorum. Tabii şunu da belirteyim kadın karakterlerin karşılaştıkları zorluklara karşı verdikleri mücadeleleri işlemek yazım sürecinde pek çok farklı kapı açan ilginç bir deneyim, en azından benim için.

Neyse, bilim kurgu müthiş bir tür benim için. Neden mi? Çünkü o kurgu kısmı bir gün gerçek olabilir. Olmuştur da, örneklerini gördük ve görmeye devam edeceğiz. Teknolojinin köleleri olduk bir kere. Artık o bizim sahibimiz. Tabii ki bu kadar aç gözlü olmasaydık hala efendi olan taraf biz olabilirdik. Ama o tren kaçmış gibi. Trenleri severim. İçinde tren olan hikayeler güzel olur. Karanlık bir gecede istasyonda yolcularını bekleyen ve etrafı sise gömen bir tren kadar heyecanlı bir şey yoktur. Umarım bir gün o tren benim sayfalarıma da konuk olur.